
- Select a language for the TTS:
- Turkish Female
- Turkish Male
- Language selected: (auto detect) - TR
Play all audios:
1889’dan beri hizmet veren The Savoy Hotel London’a adımımı attığımda beni Marilyn Monroe’dan Amy Winehose’a kadar birçok yıldız ismin konakladığı otelin genel müdürü Franck Arnold
karşıladı.Accor otelleri bünyesindeki otelin Fransız genel müdürü hem sektör deneyimi hem de gözlüğünden ayakkabısına kadar olan uyumuyla sanki otelin bir parçası gibiydi. Arnold ile büyük
bir dönüşümden geçen otelin yenilenerek açılan Gallery isimli restoranında buluştuk. Vitray camlı tavanları, mermer bar alanı ve duvarlarındaki vals yapan çift motifleriyle mekân tam bir
İngiliz zarafetindeydi. Kahvaltı ve çay saatleri yanında akşam yemekleri de sunan bu mekânın hemen altındaysa ünlü şef Gordon Ramsey’in restoranının yer aldığı dikkatimi çekti.
Londra’nın gastronomi hayatını şu an en çok etkileyen konu yeni vergi kanunları ve İngiltere’yi, dolayısıyla restoranlarını terk etmeye başlayan zenginler.
Nisan ayı itibarıyla başlayan çifte vergilendirmeyle yurtdışı şirketlerindeki gelirlerden de vergi ödemeye başlayacak kişiler, ufak ufak servetlerini başka ülkelere taşıyor.
Her ne kadar böyle bir hareket yaşansa ve lüks Londra restoranları bu aralar biraz boş gibi gözükse de eski zenginler şehri bırakmamakta ısrarcı.
Kanımca zaten en top mekânları ayakta tutanlar da bu köklü aileler.
Yeni zenginlerin rotasının Dubai’ye kaydığını gören Londra’nın meşhur üyelikli kulübü Arts Club gibi bir başka üyelikli kulüp daha Birleşik Arap Emirlikleri’nin yolunu tutmaya hazırlanıyor.
Bahsettiğim kulüp, 1963’ten beri dünya elitlerinin ve ünlülerin üye olmak için sıra beklediği
15 yeni konak
Dragos’tan otelin misafirlerine tahsis ettiği tekneyle geçtiğim otel, denizden yaklaşırken Fransız rivierasını anımsatan bir resim çizdi...Sahilde sıralanmış palmiye ağaçları, kendinden
tenteli çizgili desende şezlonglar, tertemiz bir kıyı şeridi ve tekneden inmenizi bekleyen beyazlar içinde bir karşılama ekibi... İstanbul’dan sadece 7 dakikalık bir tekne yolculuğuyla
gelinen ortam adeta bir resort tadında.
Sanatçı olmak, efsanevi aktör Anthony Quinn’in oğlu Lorenzo Quinn’in genlerinde var diyebiliriz. Dünya çapında açtığı sergiler, tasarladığı sayısız eser ve ödülle bu yüzyıla damgasını vuran
çağdaş sanatçılardan olan Quinn ile Etiler’de yeni açılan Four Seasons Hotel ve Residences projesindeki Miart Gallery’de bir araya geldik. Sanatçı, eserlerini ilk kez Türk sanatseverlerin
beğenisine sundu. Matematik ve fizik dallarını sanatla buluşturan Quinn’in adeta bir denge harikası olan heykelleri ile kendi kanı ve parmak izinden tablolarının olduğu yağlı boya serisi,
sanatçının global şöhretinin emareleri gibiydi. Sanatçı, “2 yıl boyunca İstanbul’a bu sergiyi getirmek için uğraştık. Nihayet buradayız. Bu güzel şehre ilk defa 20 yıl önce geldim. Roma’da
doğmuş bir İtalyan olarak Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşıyan bir şehirde bulunmak heyecan verici” dedi.
Kendi sanatını “Birleştiriciliğin gücü” olarak tanımlayan Lorenzo Quinn, “Dünya zor bir dönemden geçiyor. Ama ben, en iyi eserlerimi en karanlık zamanlarda üretmiş birisiyim. Eserlerim
ayrımcılık değil, birleştiricilik mesajları taşıyor. Bizleri ayrıştıran değil, ortak noktalarımızı bulma odağındayım. Eserlerim çoğunlukla yazdığım şiirler ve 41 yıldır tuttuğum
günlüklerimin yansıması. Hayatın kendisinden, seyahatlerimden oldukça ilham alıyorum” dedi. Sanatçının yeni projesi ise oldukça heyecan verici. Quinn, ilk defa Barselona sahillerinde hayata
geçireceği enstalasyonda; balıklara doğal yaşam alanı yaratacak bir materyalden yapılma heykeli denizin içine yerleştirecek.
Formula 1 yarışlarının 18-20 Nisan’da Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısındaki şehri Cidde’de düzenlenen etabına ben de katıldım. Tüm parkurlar arasında en fazla viraja (27) sahip olan
Cidde F1 pisti dünyanın dört bir yanında sporseverlerle doluydu.
Bu yıl 5’inci kez yarışların yapıldığı Suudi’lerin F1 arzusu ilk kez 2018’de e-Formula’ya ev sahipliğiyle hayat buldu. Sonrasında ise 2021’de Grand Prix düzenleyerek yarışları organize eden
34’üncü ülke oldular. Halkın otomobil tutkusunu ise ülkedeki bu alandaki en deneyimli iş insanlarından birinden dinledim.
1926 yılında ülkeye ilk yabancı otomobili Fiat markası altında getirerek yabancı araç distribütörlüğünü başlatan Haji Husein Alireza & Co. Limited şirketinin veliahtlarından Ali Husein
Alireza ve eşi Roba El Farouki’nin davetlisi olarak katıldığım yarışta Suudilerin otomobil tutkusunu yakından gözlemledim.
Ali Hussesin Alireza’ya göre ülkedeki hız tutkusu aynı at tutkusunda olduğu gibi halkın köklerinde var. Kendisi birçok şirketinin yanında bir İngiliz klasiği olan ve James Bond’un favori
otomobili Aston Martin’in ülkedeki distribütörü. Anlattığına göre Suudi Arabistan lüks otomobiller kategorisinde Ortadoğu’da satış liderliğine sahip.
Dubai hem mimarisi hem de global müzeleriyle çölün ortasında bir sanat cenneti. Art Week Dubai ise şehrin yıl içindeki en büyük sanat etkinliği. Dubai’de turizm etkinlikleri yapan ve VIP
hizmetler sunan Serkan Cepheci ’nin davetlisi olarak sergiye ben de katıldım.
Etkinlikte Arts Connected’ın kurucusu küratör Zeynep Utku ile karşılaşarak sergiye dair bilgiler aldım.
Utku “Art Dubai’nin bu seneki edisyonuna 30’dan fazla galeri ilk kez katılıyor. Özellikle Bawwaba bölümü dikkat çekici ve 10 farklı ülkeden 10 sanatçının solo sunumları iddialı. Program ise
her zamankinden daha zengin: 50’den fazla konuşma, Global Art Forum’un devamı ve Digital Summit’in geri dönüşüyle düşünsel bir derinlik kazanıyor. Ayrıca bu yıl ilk kez sunulan yeni
yerleştirmeler ve performanslar arasında, kil üzerinden düşünen Hector Zamora’nın işi özellikle heyecan verici” dedi.
Sanat haftasında en etkilendiğim sergi ise küratör Ambika Hinduja’nın gezdirdiği Bulgari Otel’in içindeki Ambika Hinduja küratörlüğündeki Nadim Karam’ın “The Sublime Nature of Being” sergisi
oldu.
Yeni bir alfabe oluşturarak, insan ve doğa figürleri üzerinden mesajlar veren sanatçının metal heykeller yün üzerine resimden oluşan sergisi 9 Mayıs’a kadar açık.
Art World Dubai kapsamında fotoğraf sanatçısı
300 yılı deviren yarış
İngiltere’deki en prestijli spor etkinliği 1877’de başlatılan Wimbledon Tenis Turnuvası olarak görülse de Kraliçe Anne tarafından 1711’de başlatılan Ascot yarışlarının yeri farklı. Bir
kraliyet üyesi tarafından hayata geçirilmesi ve Wimbledon’dan 150 yıldan fazla bir zaman önce düzenlenmesi itibarıyla İngiltere’nin en sükseli spor etkinliğinin ve hatta genel olarak
ülkedeki en gösterişli organizasyonun Ascot olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Keza at kültürünün İngilizlerin dünyasında ne kadar derin bir yeri olduğunu düşündüğümüzde bu at yarışlarının
bir spor olmanın ötesinde İngilizlerin savaş ve egemenlik kavramlarına atıfta bulunan bir konu olduğunu da görebiliriz. Dünyaca ünlü futbol takımlarının stadyumlarını anımsatan, 5 yıldızlı
otel lüksündeki dev bir hipodrom her yıl nisan ve ekim ayları arasında düzenlenen bu yarışlara ayrılmış. 300 yılı aşkın süredir her yıl değişik kategorilerde farklı amaçlara yönelik yarışlar
düzenlenmekte. En heyecan verici olan ise bu yıl 17-21 Haziran’da düzenlenecek olan ve İngiliz kraliyet ailesinin de izleyeceği Royal Ascot.
İlk durağımız tüm şehrin konuştuğu Alba. Londra’nın gözde semtlerinden Knightsbridge’te açılan mekân, güney İtalya mutfağının şehirdeki en iddialı temsilcisi.
Ünlü tekne tasarım ofisi Exteta’nın mobilyalarını tasarladığı, Amalfi kıyılarında bir tekne seyri hissiyatını veren mekânın tüm dizaynı Yodezeen mimarlık ofisince hazırlanmış.
Lake kaplı duvar ve tavanlar tekne hissiyatını desteklemiş.
Assouline’in İtalya serisinden kitapların yer aldığı, gerçek limon ve zeytin ağaçlarının bulunduğu mekânda ünlü sanatçılar Linda Leupold ve Bradley Wood’un eserleri de mevcut.
Beni en etkileyen ise 1735’te kurulmuş Floransa’nın ünlü porselen markası Ginori’den tabakların servislerde kullanılıyor olmasıydı.
Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberleri, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi Hurriyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak
gösterilerek dahi iktibas edilemez. Kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.