
- Select a language for the TTS:
- Turkish Female
- Turkish Male
- Language selected: (auto detect) - TR
Play all audios:
Ocak 10, 2013 01:29 HABERIN DEVAMI__ Balyoz davası konusunda siz ne düşünüyorsunuz bilemem, ancak benim çok kişisel bir izlenimim var. Gizlice yapılan telefon konuşmalarını da okudum...
Gazetelerdeki demeçleri, resmi konuşmaları da tekrar tekrar gözden geçirdim. Tutuklanmadan önce yaptığı TV konuşmalarını da izledim. Vardığım sonuç, Çetin Doğan paşanın büyük ölçüde
çenesinin kurbanı olduğudur. Sadece kendini değil, beraberinde 325 kişiyi de - farkına varmadan - kurban etti. Renkli bir kişiliği olduğu besbelli. Çok konuştu, çok anlattı... Daha da
önemlisi, katıksız ve çok iyi yetiştirilmiş bir Türk subayı idi. Yani, bu ülkenin gerçek sahibinin askerler olduğu, Atatürk ilkelerine ters düşüldüğü takdirde, askerin yönetime el koyma
hakkının bulunduğuna inanan bir komutandı... Davanın temelini oluşturan Selimiye'deki ünlü seminerin içeriğine baktığınızda, konuşmaları okuduğunuzda, üstü kapalı bir darbe oyunu
oynandığı izlenimi açıkça ediniliyor. Bunun da kabul edilebilecek hiçbir yanı yok. Besbelli, gerektiğinde AKP'ye de el konabileceği mesajı var. Zaten o dönemde moda buydu. Asker
tepeden bakar ve parmağını sallayarak, iktidarları paylamayı kendinde hak görürdü. Nitekim bu seminer, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın itirazına rağmen yapıldı ve ardından da hiçbir iç
soruşturma açılmadı. HABERIN DEVAMI__ ANCAK DAVANIN TÜMÜ AÇISINDAN DURUM ACI... Şimdi gelelim, Balyoz davasının tümüne... 325 kişinin içinde kimler kimler var. Seminerle ilgisi
olmayanlardan tutun da görev icabı orada bulunmak zorunda kalanlara kadar nice isim sayılıyor... Bir de sahte olduğu iddia edilen deliller var... Nihayet, gereksiz şekilde tutuklu
tutulanlara ne demeli... Balyoz, açılması gereken bir davaydı. Haksızlıklar pahasına, bir misyonu ve bir mesajı vardı. Mesaj hedefine ulaştı, ancak dava henüz bitmedi. Kolay kolay da
bitmeyecek gibi görülüyor. FAL BAKMAK İSTEMİYORUM... Gazeteleri okuyorum, TV 'leri izliyorum ve hayretler içinde kalıyorum. Her köşede bir yol haritasıyla karşılaşıyorum. Ne
zaman, hangi adım atılacağının listesinden olasılık hesaplarına... İster görüşme deyin ister müzakere, sayısız ayrıntıya kadar neler neler var. Aman kimse alınmasın, yazdıkları veya
verdikleri haberlerin uydurma olduğunu kesinlikle söylemiyorum. Tek kuşkum, bu kadar ayrıntının şu aşamada yanıltıcı olup olmayacağı... Henüz ilk adımlar atılıyor. Henüz müzakere
başlamadı. Şu anda, müzakereler için görüşmeler yapılıyor. Ancak o kadar ayrıntı yayınlanıyor ki insanların kafası karışıyor. Sadece medya değil, genel olarak hepimiz İmralı - Ankara
görüşmelerinin mutfağına girmeye çalışıyoruz. En küçük ayrıntılar dahi iştahımızı arttırıyor. Siyasilerimiz de çok konuştuklarından dolayı, her kafadan bir ses çıkıyor. Bu alışkanlığın iyi
tarafı, kamuoyunun herşeyi paylaşmasıdır. Demokrasinin başlıca kurallarından biri de bu değil mi? Ancak, mutfağa bu kadar çok girmenin önemli sakıncaları da vardır. Zira yemek pişerken
tadı sürekli değişir. Yeni otlar eklersiniz, tadı tutmadığı takdirde tuzunu biberini ayarlarsınız. Kabarmışsa, biraz dinlendirirsiniz. Bütün bunları yaparken de mutfak birbirine girer, etraf
dağılır, etlerle sebzeler karışır. Sonunda bir tadına bakarsınız ve memnun olursunuz. Artık herşey yoluna girmiştir. Yemeğinizi pırıl pırıl bir tabağa koyar ve karmakarışık mutfağı
geride bırakıp, masada sizi mutlu şekilde bekleyenlere servis edersiniz. Müzakereler de böyledir. Ancak medyayı mutfağa sokup sokmamak da müzakerecilerin işidir. Medya hazırdır, ne
verirseniz servis eder. Ciddi, sonuç almak isteyen müzakereci, mutfağın kapısını sıkı sıkıya tutar. Kimseyi sokmaz. Amacı, müzakere ediyormuş gibi görünmek olan ise, mutfağın arka kapısını
açık bırakır. Şimdi göreceksiniz, İmralı-Ankara müzakerelerinde ne haber bombaları patlayacak ne büyük skandallar okuyacağız. Kesilecek... Yeniden başlayacak... Satranç oyunu sürüp
gidecek... Bu süreçte ben fal bakmayacağım... Sadece izlenimlerimi yansıtacağım. Açıklamalarla ilgili değerlendirmelerle yetineceğim. Nedeni de sonradan sizlerden özür dilemek zorunda
kalmamak. Acaba bu süreç başarılı olacak mı? İşte en çok sorulan soru da bu... Terörden öylesine bıkmış durumdayız ki her şey dönüp dolaşıp silahların susmasına bağlanıyor. Benim
hiçbir tahminim yok. Bakıp göreceğiz. Ümidim, başarılı olması. Ancak unutmayalım ki sorun sadece terörün bitmesi değil, Kürt sorununun çözümüdür. Kürt sorunu dediğinizde sadece bizim
çözebileceğimiz değil, tüm bölgeyi etkileyecek bir gelişmeden söz ediyoruz. Bundan dolayı, aman acele etmeyelim. Daha gidilecek çooooook uzun bir yolumuz var.